İngilizce Hazırlığı Geçmek İçin Hangi Seviye?
İngilizce hazırlık sınıfını geçmek için gerçekten hangi seviyeye ulaşmanız gerekiyor? Bunu sorarken bir hayli provokatif bir soru sormuş oluyorum çünkü aslında bu mesele, eğitim sistemimizin en gözden kaçan, ama en kritik noktalarından birine parmak basıyor. Bugün herkes İngilizce öğrenmeye çalışıyor, fakat çok az kişi bu sürecin sonunda gerçekten neye ulaşması gerektiğini biliyor. Hepimiz “yeterince iyi” olmanın peşinde koşuyoruz ama neyin “yeterli” olduğunu kimse tam olarak tarif edemiyor. Bu konuda ciddi bir kafa karışıklığı var ve çoğu zaman işin içine giren karmaşık testler, derecelendirmeler ve eğitim stratejileri bu durumu daha da kötüleştiriyor. O zaman soralım: İngilizce yeterlilik için ne anlamına geliyor ve bizler bu hedefi ne şekilde belirliyoruz?
Dil sınavlarının, dil kurslarının ve üniversite hazırlıklarının sayısının arttığı bir dönemde, bir çoğumuz bu soruya cevap ararken sadece belirli bir seviyeyi geçmenin yeterli olup olmadığını sorgulamıyoruz, aynı zamanda bu seviyenin ne kadar anlamlı olduğunu da tartışmaya açmamız gerekiyor. B2 seviyesinin yeterli olduğu söyleniyor, ama B2 ne demek? B2’yi geçmek, sadece dilbilgisi ve kelime bilgisi açısından bir başarı mı yoksa gerçek dil becerilerini ortaya koyuyor mu? İşte burada ciddi bir çelişki başlıyor.
Özellikle erkekler, stratejik ve problem çözme odaklı yaklaşımlarıyla, genellikle bu seviyeyi sadece bir hedef olarak görüyorlar. B2’yi geçtiğinde, İngilizceyi yeterince iyi konuşuyorlar, kendilerini başarıya ulaşmış hissediyorlar. Ancak bu bakış açısının önemli bir yanılgıyı barındırdığını söylemek gerek. B2, iletişim kurmak için yeterli bir seviye olabilir belki ama dilin doğal akışında ve derinliğinde sorunlar yaşanabiliyor. Gerçekten etkili bir dil becerisi, dilin sadece kurallarına hakim olmakla bitmiyor. O kadar çok gizli anlam, kültürel nüans ve içsel iletişim biçimi var ki, B2 seviyesinde bunlara dair bir beceri geliştirmek oldukça zordur.
Kadınlar ise genellikle daha empatik ve insan odaklı bir yaklaşım sergileyerek dil becerilerini değerlendirirler. Onlar için dil öğrenmek, sadece kuralları öğrenmek değil, insanların söylediklerini anlamak, duygusal bağ kurmak ve farklı bakış açılarını keşfetmekle ilgili. Bu sebepten ötürü, onlar için dildeki “doğa” ve “akış” çok daha önemli olabilir. Kadınların, dilin inceliklerine ve duygu yüklü yönlerine olan yatkınlıkları, bazen B2 seviyesini bile geçtiklerinde daha derinlemesine iletişim becerilerine sahip olmalarını sağlar.
Burada karşımıza çıkan bir başka sorun, dil sınavlarının genellikle bireylerin gerçek dil becerilerini ölçmekte yetersiz kalması. Özellikle Türkiye’de, üniversite sınavlarına ve dil yeterlilik sınavlarına hazırlık süreci bir hayli stresli ve bunaltıcı. Birçok kişi, sınavı geçmek için her şeyi yapmaya hazırken, bu süreçte sadece teorik bilgileri öğrendiklerinin farkında olmayabiliyorlar. Fakat bu, dil becerilerinin sadece kurallar üzerine inşa edilebileceği anlamına gelmiyor. Gerçek hayatta, anlık ve doğal bir dil kullanımı çok daha önemlidir. Bu durumu daha da tartışmaya açalım: Gerçekten iyi bir İngilizce konuşmak için dil sınavlarını geçmek yeterli mi? Yoksa bu sınavlar sadece kısa vadeli bir başarıyı mı simgeliyor?
İngilizce hazırlık sürecinde karşılaşılan sorunların birçoğu aslında eğitim sistemimizin kendisinde yatıyor. Hazırlık sınıfı, öğrencilerin dil becerilerini geliştirmek için tasarlandığı iddia edilse de, çoğu zaman öğrenciler bu süreçte sadece “geçmek için” çalışıyorlar. Öğrenciler, dilin eğlenceli ve derin yönlerinden ziyade, sınavdan geçmeyi amaçladıkları için öğrenme süreçleri yüzeysel kalıyor. Birçok öğrencinin, ana dili gibi İngilizce konuşabilecek bir seviyeye ulaşabilmesi için daha fazla zamana, daha fazla pratik yapmaya ve daha doğru bir yönlendirmeye ihtiyaçları var. Yine de çoğu zaman eğitim sistemindeki eksiklikler, bu pratiklerin gerçekleşmesini engelliyor.
Sonuçta, İngilizce hazırlık sınıfını geçmek için belirli bir seviye var mı? Bu soruya verilecek cevap, elbette, kişisel hedeflere ve bireysel yeterliliklere göre değişebilir. Ancak kesin olan bir şey var: Dil öğrenmek, sadece bir seviyeyi geçmekle biten bir süreç değil. İngilizceyi gerçek anlamda kullanabilmek için, dilin her yönüyle iç içe olmak, kültürel bağlamları anlamak ve günlük iletişimde rahatça yer alabilmek gerekiyor. Bu noktada ise, her seviyenin bir anlamı olsa da, hiçbir seviye aslında tamamlanmış bir dil becerisini garanti etmiyor.
Ve belki de asıl sorulması gereken soru şu olmalı: Bu kadar çok sınav, bu kadar çok seviye, bu kadar çok derece varken, gerçekten dil öğrenmeye odaklanmak için ne kadar zaman ve fırsatımız kaldı?